Adaptasyon

Mekanlar kapanınca, masalar toplatılınca, sponsörler kaçıp hoparlörler susunca en nihayet de sokaklar boşalınca geriye ne kalır? İşin en başında ne varsa sonunda da o kalır. Bir adam ve bir kulaklık. Türkiye'nin en özel DJ'i Göktuğ Çitçi aka Subsky, bize dinlemenin ne menem bir şey olduğunu anlattı!

Dünya hikaye anlatma günü münasebetiyle kendimize ve başkalarına anlattıklarımızı bir gözden geçirdik. İyi bir hikayesi olmayan değil bir siyasi lider veya uluslararası şirket, herhangi bir obje bulmak dahi zor! O kadar teknolojik gelişme, o kadar otomasyon filan derken nasıl oluyor da hikayeler daha da önem kazanmaya başladı?

Nasıl Oscar kazanırsınız öğrenmek istiyorsanız, 2017'nin bu kült video serisini izlemeniz lazım! Bu haftaki konuklarımız, "Olmaz Öyle Saçma Şey" adlı Youtube kanalı aracılığıyla sinemaya dair hurafeleri çökerten İlker Canikligil ve Nazım Yılmaz.

Nispeten yaratıcı bir alanda çalışıyorsan, hele de iyi de bir gelirin varsa niye işini bırakır ve yeni serüvenlere açılırsın ki? Tavşanlar hızlı koşar ama bazı tavşanlar da uçmayı hayal eder! 'The Almost Impossible Thing' adlı resimli kitabı nisan ayında çıkacak olan Başak Ağaoğlu'na kulak verelim.

Yeni Amerika'da rüzgar gibi geçen bir hafta sonrası, Onur Sönmez'e bağlandık. Zor zamanlarda, akıl sağlığını korumak için ne yapmalı? Büyük resimde balçığa saplanmadan, mağarada yapılan ilk resme nasıl dönmeli? Eşantiyondan: Seyahat yasağı sonrası, Amerika'nın hava limanlarında olanları, yerinden Mahir haber verecek!

Geçmişte haberlerin ekürisi hava durumu, artık kendi başına bir mecra konusu. Resmi kanalların ve ana medyanın tekelinde değil. Havanın durumunu bağımsız ölçüm, metin ve görselleri ile günlük yaşantımızın vazgeçilmez parçası haline getiren, aramızdaki uzmanlara da açık. Hem bir takipçi için geleceği bilen birisi ile birebir iletişimden daha iyisi ne olabilir? Konuğumuz HavaTrakya portal'ının kurucusu ve admini Berk Özbil.

Şehirli liberaller nezdinde artık neredeyse diğer yılların bile tecrit edeceği, kendi başına bir karakter haline gelen 'the 2016' bitti. Dünyanın bu son dönüşünden büyüklü, küçüklü birkaç hikaye toparladık. Ortak tema: Güç, sürat ve hakimiyet!

Her gün hayatımızdan akan milyonlarca veri sonunda olacağına vardı. Dijital gürültünün son noktası: sahte haberler. Gerçek kaymasının topyekun travmaya yol açtığı bugünlerde problemin kaynağı bu haberleri yapanlar değil, bilakis yayanlar. Yani biz. Ekran bağımlılığımız, bizi daha da yüksek dozlara doğru itiyor. Ve diğer tüm bağımlılıklarda olduğu gibi en olağanüstünün peşinde bulutlarda gezinirken, en olağandışıya doğru kuyunun dibine dibine çekiliveriyoruz.

Dolarının ulaşılmaz statüsü sayesinde, Amerika dünyaya verdiğinden daha fazla almasını becerebiliyor. Bu çıpayı çıkartıp bilinmeyen sulara yol almak mümkün mü? İrili ufaklı şehir devletlerin kendi kalıplarını yaptığı devirden itibaren paranın kısa tarihine baktık. Eşantiyondan: Avrupa seçim totosu; Avusturya 12 puan, İtalya'ya yok.

Amerikan seçimleriyle birlikte, yaradanımız medyanın liberalleri ilelebet kayırmayacağı tescillendi. Geleceğe değil, günümüze ayna tutan 'black mirror' dizisi özelinden, trump sonrası hal ve gidişata dair genel bir bakış.

Konumuz Güney Kore ve ülkenin işini kaybetme riski olan başkanı. Vatandaşlar kızgın, yüzbinlercesi 'istifa et' diye toplanıyorlar. Başkan 'kendimi affedemiyorum’ diye sesleniyor: ama nafile----'Git, git artık git!' sesleri arttıkça artıyor. Nedir koca bir ülkeyi bu kadar celallendiren? Başımızdaki ne yaparsa 'affedemem' deriz. Son çare 'kandırıldım' dese işe yarar mı acaba?

Gerçeği, gerçekliğin bir simülasyonundan ayıramazsanız eğer, daha da garip şeylerin içine düşmüşsünüz demektir. Geçmişin alışkanlıklarının yapboz olduğu, teamüllerin anlamını yitirdiği, iletişimin kutsallığının sıfırlandığı bu tersyüz durumundan çıkmak için ne yapılır? Eşantiyondan: Bob Dylan, Adam Curtis, Pablo Picasso ve Bill Murray...

Gece otoyolun kenarından ansızın çıkıp elinde levye, size doğru koşturan bir palyaço görseniz korkar mısınız? İşte bütün batı dünyası da korkuyor, hatta huzuru sağlamak için mücadele timleri bile kuruluyor. Alacakaranlık kuşağında bu hafta, korkunç palyaçolar!

Fikir çatışmasını baypas geçen başkan adayı tartışma programları, adeta artık bir çemkirme pistine dönüşmüş vaziyette. 'Eskiden İstiklal'e kravatsız çıkılmazdı' moduna sarmadan, var mıdır bu ahval ve şeraitten bir kurtuluş? Yoksa hadi Trump olmasa da bir sonraki şarlatan, cebren ve hile ile götürecek evine nükleer dolu bavulu; gösterecek bize dünya kaç bucak. Eşantiyondan: Her kırmızı kazaklıyı Noel baba sanma, Tanı!

Ana caddelerdeki boş dükkanlar niye boş kalıyor da, bir türlü dolmuyor? Kirayı düşüverirsin. o zaman tutulur; olmaz mı? Olmaz! Yüksek gelir saplantısı ile 'eski günler geri gelecek elbet' beklentisi arası sıkışmış perakende alanlarının sessiz çığlığına kulak verdik bu hafta. Anlaşılan o ki, ana hikaye ne kadar zorluysa, dükkan döndürmek de bir o kadar zorlu.

Haftanın haberlerinden biri, iPal adlı bir robotun, çocuk oyalama konusunda ustalaşmış olması üzerine. Mini mini bebeleri, bir demir yığınına teslim eder miydik? Hadi bıraktık gittik diyelim, kamera ile gözetler miydik? Karma kültürlerin dünyasında 'yabancı'ya ne kadarlık bir yer ayırdık?

ABD'de siyahların polis tarafından öldürülme anına dair kayıtlar çoğaldıkça, bunları kim, hangi yöntemle çekiyor, ve nasıl dağıtıyor soruları önemli hale geliyor. Kurumsal kapalı-devre olanlar, paso stoklanmak için otomatiğine üretilmiş, vatandaş tarafından çekilenler ise her anı yorumlanan ve hatta canlı yayınlanan bir halde. Sizce hangisi kazanır? Kitlesel isyana meydan verecek güçte olan tapelerin hakikat içerisindeki yeri.

Avrupa ve Amerika'daki mahkemeler, finans ve teknoloji şirketlerine milyar dolarlık cezalar yağdırmaya devam ediyor. Gerekçe de vergi kaçırmak, rekabeti silmek ve defolu mal satmak! Nedir bu çekememezlik? Maksat ne? Bakalım, yeni sürüm ticaret antlaşmaları, vahşi batının iki yakasını bir araya getirebilecek mi?

Yeni bir alana yatırım yapmaya ne dersin? En son moda start-up'lar, başka türlü ilgi-alakan olmayan bir davacıya mali destek sağlayarak, olası tazminattan bir pay elde etmen icin sana aracı oluyor. Peki kimi 'destek' liyeceğine nasıl karar vereceksin? Sayısalcı mısın? Yoksa sözelci mi? Ona bakar!

Plajlarda neyle yatılacak, gezinilecek, denize girilecek konusu Fransa sahillerindeki uygulamalar neticesinde dünyanın diline dolandı. Devlet mekanizmasının, kıyafetlerin inovasyona açık olmasını teşvik etmek yerine örtünen kişileri toplumun kıyısına iyice hapsetmesine yönelik kullanımı, kime nasıl hizmet eder? Dünya kamuoyunun bu tür uygulamalara parmak sallayıp "ayıp ayıp" demesi kontrol sapkınlığını üst düzeye taşımış olan egemen kültürlerin evrilmesi için yeterli mi?